Sağlık Olsun

4
1807

blank

Sağlık hizmetlerinin merkezinde “insan” vardır. Merkezinde insan ve insan sağlığı olan bir sektörde sunulan hizmetlerin, olabildiğince hatasız ve eksiksiz olması gerekir. Hele ki 24 saat hizmet veren, sağlık hizmetlerinin vitrini konumunda olan ve ülkelerin gelişmişlik düzeyi hakkında fikir veren acil sağlık hizmetlerinde, doğrudan ve zamanında yapılan müdahalelerin hayat kurtardığı, hataların ise dönüşü olmayan sorunlara neden olduğu bir sağlık kolunda, sağlık hizmetinin hatasız ve eksiksiz sunumunun yanında en kaliteli biçimde sunumu da oldukça önemlidir.

Sağlık hizmeti vermenin kendine has birtakım özellikleri nedeniyle sağlık çalışanlarının üzerindeki baskı fazladır; bu yüzden çalışanların kaliteli sağlık hizmeti sunabilmesi için, kendileri için azami koşulların sağlandığı, sorunsuz bir ortamda çalışmaları gerekir.

Acil servisler de sağlık hizmeti vermenin zorluklarından en çok payını alan sağlık birimleridir: Birbirlerinden çok farklı sebeplerle başvuran birçok olgunun aynı anda bakıldığı, iş yükü ağır olan, çalışanlar üzerindeki baskının yoğun şekilde hissedildiği, stresli, gergin, kaotik, ölüm oranlarının yüksek olduğu, iş kazalarının ve iş risklerinin en fazla yaşandığı yerlerdir.

Kritik halde acile getirilen/başvuran hastaların yakınları çoğu zaman belirsizlik, endişe ve korku yaşamakta; tedavi konusunda aşırı beklentiye girebilmektedirler. Hasta yakınları, maddi yetersizlikler, tedaviye rağmen bazı vakaların kurtarılamaması gibi nedenlerle çoğu zaman acil servis personelini suçlamaktadırlar. Bunlar ve bunlar gibi sebeplerden ötürü hastanede yaşanan şiddet olaylarının sıklığı açısından acil servisler, psikiyatri servislerinden sonra ikinci sırada yer almaktadır.

Bu kadar sıkıntılı ve kaotik bir ortamda çalışan acil servis çalışanlarında da zaman içerisinde birçok sosyal sorun gelişmeye başlamaktadır. Çalışanlar arasında, yavaş yavaş ilerleyen, sık olarak insanlarla yüz yüze çalışılan mesleklerde meydana gelen; çalışanların duygusal yönden kendilerini tükenmiş hissetmeleri, işleri gereği karşılaştıkları insanlara karşı duyarsızlaşmaları ve kişisel başarı duygularında azalma ile kendini gösteren, performans düşüklüğü ve kendilerini duygusal çöküşte hissetme hali meydana gelebilmektedir. Bu durumu 1974 yılında Alman asıllı Amerikalı psikanalist ve bilim adamı Herbert Freudenberger ile Amerikalı psikolog Christina Maslach “Tükenmişlik Sendromu” adıyla ortaya koyuyorlar.

Peki biz gerçekten tükenmişlik sendromuna girmiş miyiz? Aşağıdaki soruları kendimize sorarak yanıtlarını değerlendirebiliriz.

  • Acil servislerin hasta yoğunluğu ve nöbet sistemi sosyal yaşantımızı ne kadar etkiliyor?
  • Uyku düzenimize ne kadar değer veriyoruz ?
  • Yeme alışkanlıklarımız çalışmamızla orantılı şekilde düzensiz mi?
  • Mesaimizin ya da nöbetimizin bir anındayken, mesaiyi ya da nöbeti bir anda bırakıp gitme isteği aklımızda beliriyor mu?

Tükenmişlik Sendromu

Ülkemiz literatürüne dizi oyuncularının hastalığı olarak giren “Tükenmişlik Sendromu” dünya literatüründe “Burn Out” olarak adlandırılmaktadır. Tükenmişlik, uzun süreli mesleki stres nedeniyle iş yerine kötü adaptasyon ve ciddi duygusal tükenme olarak açıklanan bir sendromdur (1,2). Sağlık personeli için ise duygusal tükenmişlik, hastalara karşı duyarsızlaşma ve kişisel başarıda düşme duygusu olarak tanımlanır.

21. yüzyılda çalışma şartlarının giderek ağırlaşması ve iş sağlığı, iş güvenliği gibi kavramların önem kazanmasıyla tükenmişlik sendromuna olan farkındalık da artmıştır. Bu konuda yapılan çalışmalarda tükenmişlik sendromunun; depresyon, madde kötüye kullanımı ve tıbbi hatalardaki artış gibi problemlerle ilişkili olduğu ve diğer psikiyatrik hastalıkların insidansını arttırdığı belirlenmiştir (1).

Tükenmişlik sendromunun temelinde yüksek miktarda fiziksel ya da duygusal stres yer almaktadır; bu nedenle tüm sağlık çalışanlarının neredeyse yarısı tükenmişlik ile mücadele etmektedir. Hastanelerde farklı birimlerde yapılan çalışmalarda, tükenmişlik için en yüksek riskteki grubun acil servis çalışanları olduğu saptanmıştır (2). İspanya’da yapılan bir çalışmada acil servis ve kritik bakım hemşirelerinin üçte birinin tükenmişlik yaşadığı tespit edilmiştir (3).

Uyku Düzensizlikleri

Tükenmişlik dışında uyku düzeni de 24 saat açık kalması gereken acil servislerimizi ayakta tutan biz acil çalışanları için ayrı bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Normal insanların uyku düzeni gün ışığına bağlı sirkadiyen ritim ile düzenlenirken bizim gibi gecesi gündüzü birbirine karışan vardiya usulü çalışan meslek grupları için böyle bir düzen söz konusu değildir.

Farklı kurumların farklı düzenleri olsa da ülkemizde genellikle acil servisler ve 112’lerde; 8, 16 ve 24 saatlik vardiyalar şeklinde çalışma düzeni sağlanmaktadır. 8 saatlik vardiya düzeni daha insancıl bir sistemmiş gibi görünse de 16 saatlik düzene göre boş vakit ve uyku düzeni açısından çalışanları daha fazla zorlar ve uyku sorununu kronik dönemde daha da ağırlaştırır (4). Buna ek olarak 16 saatlik çalışmalarda gece, yarım saat ile 2 saat arasındaki bir sürede gerçekleştirilebilecek şekerleme olarak adlandırılan uykunun, sirkadiyen ritme bağlı olarak sabaha karşı ortaya çıkan uykululuk ve dalgınlık ile baş etmede etkili olduğu bulunmuştur (5).

Yeme Düzensizlikleri

Günün farklı saatlerinde iş yerinde olmamız, çoğu zaman yemek hazırlama isteğimizin olmaması ya da uykuyu yemek yemeye tercih etmemiz gibi nedenlerle öğünlerimiz giderek düzensizleşir. Bu konuda ülkemizde yapılan kapsamlı bir çalışmaya doktor, hemşire ve yardımcı sağlık personelinden oluşan geniş bir topluluk dahil edilmiş ve sonucunda katılımcıların %24’ünün sabah, %35.7’sinin öğle, %66.9’unun akşam öğününü tükettiği; netice itibariyle sağlık çalışanlarının çoğunun sabah veya öğlen tüketecekleri öğünlerini tüketemedikleri anlaşılmıştır. Yine aynı çalışmada sağlık çalışanlarının %64.3’ünün yemeklerini ev dışında yediği, ara öğün olarak en çok %43.5 ile bisküvi, kraker ve cips tercih ettikleri saptanmıştır (6).

Sonuç

Bu konularda ülkemizde ve dünyada çok fazla çalışma yapılmış olmasına rağmen, işleyiş sürekliliğinin sağlanması ve yüksek sorumluluk duygusuna sahip olunması gereken sağlık sektöründe ve özellikle acil hasta bakımının sağlandığı 112 ve acil servislerde henüz tam bir iyileştirme sağlanamamış, yeterli bir çözüm geliştirilememiştir. Bu konuda sağlık bakanlığından müdürlüklere, başhekimlikten bölüm idari sorumlularına, doktorlardan hemşirelere kadar her basamakta yeterli bilgilendirilme sağlanmalı ve yeni çözüm olanakları araştırılmalıdır.

Hasta bakımından sorumlu olan çalışanların hasta bakım yüklerinin fazlalığı sebebiyle sağlıklarını kaybetmemeleri, tükenmişlik hissetmemeleri ve böylece hastalarına en iyi hizmeti verebilmeleri için gereken çözümler üretilmelidir.

Kaynaklar

  1. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC5640584/
  2. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/29097859
  3. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/30260117
  4. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC2533702/
  5. https://academic.oup.com/sleep/article/10/4/313/2742571
  6. http://dergipark.gov.tr/download/article-file/338151

4 YORUMLAR

  1. Doktor bey bu güzel yazı için teşekkür ederim. Tükenmişlik sendromunun bu bahsettiginiz multifaktoriyel problemleri inşallah birer birer çözüme kavuşur ve tüm sağlık çalışanları mesleğine daha bir şevkle bağlanabilir.

Yorum yap

Lütfen yorumunuzu yazınız!
Lütfen isminizi buraya giriniz